3 Aralık 2020 Perşembe

kan kardeşler

Kafka Yayınları  uzun zamandır takip ettiğim bir yayın  evi.Sosyal gerçeklik  üzerine yazılmış  epeyce bir eser var. Gelelim kitabımıza.özgün  adı Jugend auf der Landstrasse Berlin("Berlin Yolundaki Gençlik) kitap bu isimle yazılmış  fakat o dönemde  yasaklandığı  ve yakıldığı  için tarih sahnesinden neredeyse silinecekmiş fakat bir şekilde  bir yerlerde korunmuş ve   tam 80 sene sonra   Blood Brothers ismi ile  2013 yılında  Michael Hofmann tarafından
  yeniden yayımlanmış.  
                         Yazar
Yazar ile ilgili  bildiğimiz  kesin  bir şey  varsa o da adının  ernest heffner olduğu.  
İkinci Dünya Savaşı sırasında ortadan kayboldu ve o zamandan beri hiçbir iz bulunamadı. 
The New York Times'ın Şubat 2015 sayısında William Grimes, Haffner hakkında gazeteci ve muhtemelen sosyal hizmet uzmanı olmasının dışında bir şey  bilmediğimizi  ifade etmiş 
   
                                                  Konusu
Kitap bizi Berlin'in 1930 yılına  götürüyor.yani Weimar Cumhuriyetinde Bu dönem  hep ilgimi çekmiştir naziler gelmeden önce  imparatorluk döneminden sonra 1918 ile 1933 arası.siyasi calkantilar ekonomik sorunlar ilk kez elde edilen özgürlükler  coşku  sefalet.kitap bu dönemin ruhunu çok  iyi bir  şekilde  yansıtıyor. Bu dönem  aklıma  çok  partili rejime geçtiğimizde insanların yaşadığı  o coşkuyu  yoksulluk  içersinde  yaşarken  gözlerindeki  o umudu hatırlatıyor. (Bakınız  32.gün arşivleri  Demir kırat)
 Blood brothers bu cumhuriyetin son günlerinde  geçiyor. Yetim,yetiştirme  yurdundan kaçmış  yada bir şekilde  ailesinden ayrı düşmüş  çocukların  kurdukları  sokak çetelerinde yaşama  tutunma çabalarını  okuyoruz kitap boyunca.Geceleri yatacak yeri,gündüzleri  sırtlarına  geçirecek  bir hırkaları olmayan bu gençler refah içerisinde -bu refahlık tartışılır-içinde yari3 beslenmektense özgürlük  içerisinde aç kalmayı seçiyorlar.
Açlıktan kıvranıp  dudakları  çatlağında yine aynı  şeyi  tekrar ediyorlar''Açlıktan gebermek! Evet, ama benim istediğim yerde! ''
Kitap çoğu  yerde kanımı  dondurdu.Bu açlık  bu sefalet ve bu arada kalmışlık beni gerçekten  yordu.Özellikle  yurttan kaçan  Willy trenin altında Berlin'e yolculuk yaparken buz gibi keskin soğuk  ciğerlerime  doldu ve benimde elim yüzüm  trenin buhari ile kapkara oldu.
Neyseki kitapta bunca kötülüğe ,açlığa maruz kalan fakat içinde iyi kalma ,iyi olma güdüsü olanların koşullar  ne olursa  olsun iyi kaldıklarını görüyoruz .
Çoğu  kişi  kitabın  edebi dilinin zayıf  olduğunu  söylese  bile o dönemde  bunlara  bizzat şahit  olmuş  birisi olsaydım degil kitabını yazmak sonsuza dek  kelimelerimi kaybederdim. Zaten  bazen konunun kendisi başlı  başına yeterlidir.edebi tekniklere ihtiyac duymaz,özne  yüklem  yeter.
Okuma önerisi:sosyal hizmet alanında  çalışma  yapanların  mutlaka okumasi gereken  bir kitap .

                                          Alıntılar 

Cepte parayı avuçladığında, Berlin nasıl da değişik görünüyor!

Kuzey ve doğu Berlin'den batı Berlin'e giden yol çoğunlukla özel bir otelin çarşafları üzerinden geçiyor gibi.

Vermek sadece, açlık ve sefaletin bilgisine doğal olarak sahip olan fakirlere mahsustur.

Çicekler ve nezaket hapishaneye yakışmıyor.

tam dibe vururken fark edip batmamış olanlar.

rehber anahtar deliğinden parolayı fısıldıyor: "Karında gurultu, gırtlakta yangın." Kapılar açlığa ve susuzluğa açılıyor.

(Konu ile ilgili daha ayrıntılı  bir inceleme  okumak isterseniz:Tık)

Mavi yazılı  yerler word without bordes sitesinden alıntıdır 

11 Mayıs 2020 Pazartesi

Gurur ve ön yargı





Gurur ve ön yargı önce filmini izlediğim  sonra kitabını  okuduğum  bir kitap oldu.Normalde böyle  şeyler  yapmazdım. Ama önemli  şeylere  kafa yormayı  bırakıp  ya üzerinde  çok  düşünmeyeceğim  romantik şeyler  izleyeyim deyip yatağıma  sevdiğim  geceliklerle girip izlediğim  bir film olmuştu. Cocukken kediler ve köpekler  savaşsa  hangi tarafı  tutardım  diye düşünürdüm. Sonra ilk genclik yıllarında  bu Filmler ve kitaplar savaşsa  hangi tarafı   tutardıma döndü. Ilk gençlik  yılları  değince  bir hoş  oldum ama şimdi 21 yaşında  olduğumu varsayarsak haklıyım  değil  mi?galiba sevdiğim  ve hangisini daha çok  sevdiğimi  bilmediğim  kavramlarda böyle  bir yola gidiyordum .Bunun konumuzla alakası  şu  normalde önce kitabı  okur sonra filmi izlerdim.Sonda beynimdeki  harika görüntüleri  filmlerde göremeyince  bunu bıraktım. Kitabını  okuduğum  şeyin  filmini izleme kararı. FAkat gurur  ve önyargı  filmini  izleyip sevip sonra kitabını  okumak istedim.OKudum da fakat şimdi  yeni bir kategori oldu "filmini izleyip kitabını  okumamak" neden bu kararı  verdiğimi konudan bahsettikten sonra anlatacağım
                      

                           
                               Yazarı 



Jane Austen bir köy papazının yedinci çocuğu ve  Babası tarafından eğitilmiş. O dönemdeki kadınlardan daha iyi bir eğitim aldığı için baya şanslı anlayacağınız . Babası zaten onu hep desteklemiş ve daha 12 yaşında  hikayeler yazmış.Hic evlenmemiş  ve 41 yaşında  vefat etmiş. Kitaplarında başkahramanları hep kadın ve hepsi de mutlu bir evlilik yapar ve kitap biter.

 Açıkçası  bu konuda o dönemin  erkek egemen toplumunu düşününce ona hak veriyorum.Dili sade ince dokunmalar güzel  tespitleri var.
                                   Konusu
Mr. & Mrs. Bennet, beş kızları ile yaşamaktadır. Mr. Bennet, kitapları ve okuduğu satırları ile mutlu olabilen asıl bi aile babasıdır. Mrs. Bennet, kızlarını evlendirmek arzusu ile yanıp tutuşan, görgüden nasibini almamış, kızlarını ve kocasını küçük düşürmelere doyamayan bir kadın.Bennetler'in ailesinin yakınimda ki malikaneye bir  beyefendi taşınır. Ve olaylar böylece başlar.   5 kız tanışma  balosuna gider.Bingley (eve taşınan  yakışıklı  beyefendi,nazik karekterimiz)5 kızdan  büyüğüne  vurulur.Bingley'in soguk prens arkadaşı  Mr.Darcy 5 kardeşten  2 numara olan elizabeth'i dansa kaldırmayı red eder .Kızımız  Mr.Darcy sallamaz.Zekidir,sivri dilli ,güzel  yüzlüdür  Elizabeth ve Darcy ona vurulur fakaat o koca gururu zibilyon tane önyargısı  vardır falan filan kitap boyunca başlarına  gelen olaylar balolar,subaylar,dalkavuk papazlar,zengin çirkin hasta kizlar,kötü  yürekli  buruşuk  zengin  teyzeler gibi victoria tarzının  kült  karekterlerini görüyoruz. 
                         

                     Yorum
Kitabı çok  tartışmışlar  klasik mi değil  mi?edebi mi yoksa alelade mi? Kitabta ince noktalar olmakla beraber dönemini  yansıtması  dışında  pek farklı  bir şey  yok.Basbayagi olmasa da diger klasikleri yaşlı  bilge beyler olarak hayal edersek bu onların  yanında  naif bir hanım  kızımız  kalır.Ama işte ordadır  klasikler rafında .insanlar okuyor,kadınlar  seviyor.Bir daha okumam ama filmlerini izlerim.Kitap boyunca 10 mss 5 mrs olunca kim kime neyi dedi oluyor.Kafan allak bullak oluyor bi yerde.Eger klasik severseniz okumayın  sonra gelip vay efendim nasıl  klasik demeyin.Ha eğer  böyle  romantik romanlar okuyorsanız  okuyun.Hem sadece romantizm değil  onun ötesinde  edebi bir şeyler  bulursunuz.
Göreceli  bir kitap.Donemi yakışıklı  boş  subayları  ve dalkavuk papazları  iyi yansıtmakla  beraber sonuda döneme  uygun evlilikle bitmiş.Herhalde bu son beni mutlu etmedi.Birde kız tamam okuyor kitap falan kendini yetiştirmişte yinede dönem  onu içine  çekmiş  o da balolardan balolara açmış  yani.
Ben Küçük  Kadınlarda ki Joeyi severim.Kendi ayakları  üzerinde durmaya çalışan.hiç  boyun eğmeyen  o tam bana göredir. Aman victoria donemi iste 10 kat kıyafet  giyip temizlik yaptıkları  zamanlar çokta şey  yapmamak lazım  iste.
Malum temizlik,yemek ev işleri  için  günlük  kıyafet  tarzı .
Jane austen ve kabul ettiği  dönemin  dayatmaları. 


                

Benim hayal ettiğim görünmeyen  yüzü.yahut kendi  Ayakları  üzerinde  duran kadınlar. 
Bir soru
Acaba evlenseydi yine böyle  mutlu evlilikli sonlar yazar mıydı  merak ettim.