Kitapla Tanışma Hikayem:Her yerde
görmekten, sürekli ismini duymaktan bıktığım bir kitaptı gece yarısı
kütüphanesi. Hatta öyle ki kitap kulübümüzle bu kitabı okumak istediklerinde
içten içe bir korku hissettim. Ay yoksa sadece herkesin okuduğu kitapları
okuyan alelade bir grup mu diye. Ama sonrasında kitabı vaktinden önce okurken
buldum kendimi. Konusunu intihar eden bir kadın hakkında olduğunu öğrenin hemen
başladım. İntihar düşüncesi zihnimin odalarında bir kenarda oturur hep. Ben onu
öylesine kanıksamışımdır ki. Evinize gelen ve bir zaman sonra evin bir ferdi
olan, dolabı rahatça açan, kirli sepetine kıyafetini bırakan o garip misafirler
gibi. Böyle bazen iyi günümde bile yoklarım kendimi. Ama o orada öylece durur.
İşte kitapta bu konuya değinince hemen okudum.
Kaç kitapla
hayatım değişti anlatamam yaşamımın her döneminde debelendiğim yerden beni
çıkaran bir kitap olmuştu. İşte sevgili Matt Haig'in gece yarısı kütüphanesi
benim için öyleydi. Kitap boyunca tekrar eden olgular, çok sevdiğim Slyvia
Plath'ın pekte bilinmedik incir ağacı alıntısına yer vermesi tabiri caizse
kitabını o incir ağacı üzerine kurması çok hoşuma gitti.
Kitabın Konusu: Nora Seed'in hayatı yokuş aşağı gitmektedir. Patronu üzgün suratı ile müşterileri kaçırdığını iddia ederek işten ayrılmasını söyler. Çok sevdiği abisi ile araları kötüdür. Çünkü gençliğinde abisi Joe ve bir kaç arkadaşı ile birlikte kurdukları labirentler isimli müzik grubunu bırakmıştır. Onu çok seven ve ona aşık olan Dan'ı evliliklerine birkaç gün kala terk etmiştir. Çocukken muazzam dereceleri olan yüzmeyi bırakmıştır. Çok sevdiği bir zamanlar çok yakın olduğu arkadaşının teklifi olan balina gözlemciliğinden de son dakika vazgeçmiştir. Nora'nın yaşamında ki tüm bu pişmanlıklar ve pişmanlıklarının vermiş olduğu acı yetmezmiş gibi bir de çok sevdiği kedisi ölür. Bunun üzerine kaçırılmış fırsatlarla dolu olan bu yaşamında hiç kimsenin ona ihtiyaç duymadığını ve kimse tarafından sevilmediğini düşünen Nora intihar eder. Fakat kendini bir kütüphanede bulur. Raflarda sıra sıra dizilmiş onlarca olasılık keza onlarca yaşam onu beklemektedir. Her bir yaşamı deneyimleme hakkına sahip Nora eğer bir kez olsun gittiği yaşamda pişmanlık hissederse hemen o yaşamdan çıkıp kütüphaneye geri döner. Kitap boyunca Nora'nın yaşamlar arasında gidip gelmesini her bir pişmanlığını telafi etmeye çalışmasını okuyoruz.
Kitap hakkında Düşüncelerim:Kitabın ilk başında yapılan Slyvıa Plath'ın İncir ağacı meteforu beni ilk anda kitaba bağladı. Çünkü Slyvıa Plath ile ruhlarımızın aynı parçadan yapıldığını düşünürüm. Her şey olmak isteyen Plath bir gün olamadığı tüm yaşamların acısını bastırmak için kendi canına kıyar. Keşke gerçekten kök bir yaşam olsaydı da Slyvıa kök yaşamına geri dönebilse ve mutlu bir yaşam sürseydi.
Kitabı sevmemin
en temel sebebi romantize etmeden gerçeklerle yoğrulmuş konuları ele alış
biçimiydi. İlk başta Nora'nın nasıl karşısına bu kadar çok fırsat çıkar ve
hepsini özenle teper diye düşünürken aklıma kendi yaşamımı geldi. Bende okul
tercihlerimden tutunda kariyerimde önüme çıkan büyük fırsatları tepmemi
düşününce hak verdim. Ama isteyerek ama dış etkenler sonucu yaşamımda
kaçan o kadar balık var ki. Ben onları kaçırdığım için büyük yoksa büyüme
döneminde bir yavru mu olduğunu bilmiyorum. İşte kitapta var olan kaçırdığımızı
sandığımız balıkların aslında o kadar büyük olmadığı düşüncesi beni memnun
etti. Aslında büyük ve küçüklük bile görecelidir. Karnımızın açlık veya
tokluğuna göre balığın boyutu değişir. Balığın lezzetine göre bile değişir tadı.
Kitapla ilgili en sevdiğim ikinci olgu yaşamı bazen anlamaya çalışmanın gereksiz olduğu sadece yaşayıp gitmen gerektiğiydi. Aklıma Tarkovski'nin ''Sürekli bir anlam ararsan gerçekleşmekte olan her şeyi ıskalayacaksın.'' sözü geldi.
Kitapla ilgili
beni saran bir diğer şey aslında yaşamlarımızda farkında olmadan bile ne kadar
çok insanın yaşamına dokunduğumuzdu. Mesela Nora'nın arada çiçeklerine baktığı
bazen ilaçlarını aldığı bir komşusunu etkilemesi gibi. Yaşlı adam Nora'nın
komşusu olmadığı başka bir yaşamda huzurevinde mutsuz bir hayat sürmektedir.
Nora onu evine bağlayan bir ipliktir. Yahut Nora'nın babasının hayalini
gerçekleştirmeye çalıştığı bir hayatta annesinden uzaklaşır babası bir kadın
bulur ve Nora'nın annesi mutsuzluktan alkolik olup erkenden ölür. Oysa Nora'nın
kök yaşamında(asıl yaşamında) annesi daha uzun yaşamış ve alkolik olmamıştır.
Bu tür insan yaşamlarına dokunmak yaşamamız için gerekli güdüyü sağlıyor
aslında. Bazen kendimi karanlık bir boşlukta hissediyorum. Karanlıklar
içindeyim ve ne benim bir huzmecik ışık kaynağım var ne bir başkasının. Bazı
ateş böcekleri gibi ışık saçarken bir başlarının yaşamını ışıkla doldururken
ben kendi karanlığımda savrulup duruyorum. Kitabı okuduktan sonra şu
anda görüşmesem bile bir zamanlar yaşamına ufakta olsa dokunduğum insanları
düşündüm. Özellikle üniversite zamanı özel ders verdiğim öğrenciler. Beni çok
severler bir abla gibi sorunlarına ortak olmalarıma izin verirlerdi. O zamanlar
çok sıkı ilişkilerimiz vardı ve yaşamlarına nasıl dokunduğum hakkında her diam
minnetlerini ifade ederlerdi. Çoğu zaman kendimden feda edip onların iyi bir
insan olmaları için çabalar zaman ayırırdım. Sonra araya zaman girdi ve birçoğu
ile bağım koptu. O zaman insan ilişkilerinin nasıl da soyut olduğunu
anlamıştım.
Kendi kendime
keşke demiştim. O zamanlarımı en azından bir beceri edinmekle geçirseydim.
Yahut taşı taş üstüne koysam bir çeşme, bir anıt yapsam en azından ''İşte Nil
bak sen bunu yaptın! Ne güzel oldu!'' diye öğünürdüm kendi kendime diye
hayıflandım. Ama bu kitabı okuyunca bu duygum kayboldu. En azından bir zaman
bir yerlerde bir şeyler yaptım dedim kendime.
Kitapla ilgili
en dikkatimi çeken diğer bir şeyse Nora'nın gerçekleşmediği için acı ile
kıvrandığı tüm o hayallerin aslında Nora'nın hayali olmaması. Kimi abisinin,
kimi babasının. Ne garip aslında hiç istemediğimiz bir şeyin
gerçekleşmediği için acısını duymamız. Bu farkındalık pişmanlıklarımı ele
almama sebep oldu.
Alıntılar
-Hiçbirimiz dünkü insan değiliz.
-Ne kadar dürüst olursan ol, insanlar ancak kendi gerçeklerine en yakın olan şeyleri görebilir.
-İnsanlar şehir gibiydi. Bazı kötü yönleri var diye bütün şehirden nefret etmezdiniz. Sevmediğiniz yanları, birkaç tane tehlikeli ara sokağı ve mahallesi olabilirdi ama bir şehir yaşanır kılan şey iyi yönleriydi.
-Hayatı anlaman gerekmiyor. Yaşaman yeterli.
Ben de yeni okudum kitabı, çok sevdim hepimiz pişmanlıklar içindeyiz ve bunun hata olduğunu tokat gibi çarptı yüzüme
YanıtlaSilPişmanlıklarımızın ne kadar gereksiz olduğu konusunda gerçekten de çok iç rahatlatıcı bir kitap.
Silgüzel görünüyor gerçekten
YanıtlaSilBen kitabı çok sevmiştim. Ben de karakter gibi 35 yaşındayım. Tam acaba ve keşkelerimin çoğaldığı bir dönemde okuyunca bana farklı bir bakış açısı kazandırdı. İyi ki okumuşum diyorum.
YanıtlaSilYa ne güzel bir tesadüf olmuş o zaman. 35 yaşıma geldiğimde tekrar okumak istiyorum.
Sil