Kitapla Tanışma Hikayem: Nilgün Marmara'nın adını yıllar önce kafkaokur dergisinde Slvyıa Plath hakkında okurken görmüştüm. Daha o zamanlar sevmiştim onu. Eserlerini okumasam bile bir gün gelip Nilgün Marmara'ya hayran olacağımı severek okuyacağımı biliyordum. Kütüphanede şiir kitabı ararken rasgeldim kitabıyla.
Kitabın Konusu: Nilgün Marmara'nın yayınlanma gayesi gütmeden kendi kendine aldığı notlardan oluşuyor kitap. Kimisi bir alıntı, kimisi bir duygu boşalması kimisi de bir film yorumu. Kitabın ismi de zaten not aldığı biri kırmızı diğeri kahverengi iki defterden geliyor. Kitabın içine konulan Marmara'nın kendi el yazısını görmek ayrı bir hoştu. Kitap çok eski bir basım. Zaten artık baskısı yapılmıyormuş.
Kitapla İlgili Düşüncelerim: Kitabı çok sevmeme rağmen Nilgün Marmara ile tanışmak için yerinde bir tercih değil. Azda olsa eserlerine aşina olup, onu tanıdıktan sonra bu tür bir kitabı okumak insanın daha bir içine işleyecektir diye düşünüyorum. Ama yine de okurken keyif aldım. Özellikle bazı yerler içime öylesine dokundu ki. Eğer genç yaşta aramızdan ayrılmasaydı nasıl muazzam eserler ortaya koyardı düşünmeden edemedim. Dilinin o kahverengiye çalan koyuluğunu çok sevdim. İnsanı boğan umutsuzluğa iten karanlık düşüncelerden ziyade, insanın içini ısıtan sıcacık bir yapıda. Zaten kendisi de diyor Kafka insanın içindeki karanlığı gördü aydınlık tarafı görmedi diye. Kendisi karanlığı tasvir eden ama bunu boğucu bir umutsuzlukla değil de kabullenilebilir bir olguyla ifade ediyor.
Alıntılar:
Benle benim aramdaki farkı görebiliyor musun?
Yüzü olmayan bir palyaço, elleriyle olmayan yüzünü örtüyor ve ağlıyor. İçerden ağlıyor ve ölüyor. Zaman yüzünü eskitemez çünkü yüzü yok!
Kafka, insan vücudundaki karanlığı görmüştü yalnızca, ışığı, aydınlığı gözden kaçırmıştı.
Akıl hastanesinde gidişat üzerine sorgulamada, hastalardan biri: "Hepiniz bir gün buraya geleceksiniz, gelecek, geleceksin, geleceksiniz, gelecekler" demiş.
Bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum, kendimi bir yer edinemiyorum, kendime bir yer... Kafatasımın içini, bir küçük huzur adına aynalarla kaplattım, ölü ben'im kendini izlesin her yandan, o tuhaf sır içinden! Paniğini kukla yapmış hasta bir çocuğum ben. Oyuncağı panik olan sayrı yalnızlık kendi kendine nasıl da eğlenir.
Biz niye kendi zamanlarımızı yaşayamıyoruz, niye hep başka zamanlar ve hep başka kendimiz? Ne bu ertelenen, bir tansık olma dileğiyle tansığın olmasını beklemek değil, özün tansığa dönüşmesini ummak Ben'i ve bizi tansık yapmak arzusu? 'Şimdi'nin karanlığı daha ne kadar üretilecek? Bu karanlıkta beslenen ruh kurtçukları daha ne kadar mal edecek bizleri kendilerine? Bu kurtlar içten içe daha ne kadar uluyacaklar? Bu görünmez salıncakta daha ne kadar sallanacağız "Aya dokunmak istiyorum" tümcesini sessiz bir çığlık olarak yineleyerek. Bu huzur için çığlıklar ne köpekler toplumunda, kim duyar? Çığlıklar neden bu den sessiz? Bu balıkhaneler bu kancalar niye varlar, yüzlerimiz neden yüz bedenlerimiz niçin balık öyle asılı dururken ve dönerken ağır aksak?
Nilgün Marmara benim de henüz tanışmadığım bir isim. Ben öncelikle şiir kitaplarını okumayı planlıyorum.
YanıtlaSilBende şiir kitaplarını çok merak ediyorum.
Sil