Kitapla Tanışma Hikayem: Yazarların yazı hikayelerini okumayı çok seviyorum. Onları yazmaya iten dürtüleri, neden yazdıklarını. George Orwell severek okuduğum bir yazar olunca hemen kitabı okumak istedim
Kitabın Konusu: Politik olayları usta bir şekilde ele alan yazarımız kendini yazmayı iten türleri, yazma coşkusunu neyin ateşlediğini anlatıyor. Olayları romantize etmeden gerçekçi bir şekilde onu yazmaya iten sebepleri sıralamış. Dönemin politik olaylarına üstten bir şekilde değinirken yanlı davrandığını ve yansız davranmanın mümkün olamayacağını da vurguluyor.
Kitap Hakkında Görüşlerim: Yazım sürecinin arka planını anlatan kitapları çok ama çok seviyorum. Ama kitap beklediğim gibi çıkmadı. Kitabın ilk kısmında azda olsa yazma tutkusundan bahsetse de devamında gelen uzun İngiltereliler hakkında havadan sudan bilgiler, İngiliz düşünce şekli ve yaşam tarzı hakkında pasajlar, dönemin nispeten politik olayları çok sıkıcı geldi. Yalnız son kısımda bir fil ile yaşadıkları bir anı vardı ki beni çok etkiledi. Durup dururken aklıma geliyor. Üzerinde düşünürken buluyorum kendimi. Okumak isteyenler için yazıyı aşağıya bırakıyorum. Onun dışında yazarı severek okuyan ve tüm eserlerine vakıf olmak isteyenler okuyabilir. Yahut anı türünde yazılmış kitaplardan hoşlanıyorsanız okuyabiliriz. Fakat yazarın yazma serüvenine ortak olmak gibi niyetiniz varsa bu kitap tam anlamıyla beklentinizi karşılayamayabilir.
Alıntı:
“Yolda durmuştum. Fili görür görmez, onu asla vurmamam gerektiğini anlamıştım. Yaşayan bir fili vurmak, büyük ve pahalı bir makineyi tahrip etmekle kıyaslanabilecek, ciddi bir meseledir ve kaçınmak mümkün olduğu sürece insanın bunu yapmaması gerektiği açıktır. Ve huzur içinde çalıları yiyen fil, bu mesafeden, bir inekten daha tehlikeli gelmemişti bana. O zaman, mest halinin geçmeye başladığını, bu durumda bakıcısı gelip onu yakalayana dek sadece zararsızca dolaşacağını düşündüm, ki şimdi de aynı fikirdeyim. Dahası, onu vurmayı hiç mi hiç istemiyordum. Tekrar vahşileşmeyeceğinden emin olmak için onu kısa bir süre izlemeye ve ardından eve dönmeye karar verdim.
Fakat o anda beni takip etmiş olan kalabalığa göz attım. En az iki bin kişiden oluşan ve her dakika daha da büyüyen dev bir kalabalıktı. Yolu her iki yönde de uzun bir mesafede tıkamıştı. Cafcaflı giysilerin üstündeki sarı yüzlerden, hepsi de kendilerini bekleyen küçük eğlence nedeniyle mutlu ve heyecanlı, hepsi de filin vurulacağından emin yüzlerden oluşan insan denizine baktım. Numara sahneleyecek bir sihirbazı izler gibi izliyorlardı beni. Benden hoşlanmasalar da, elimdeki sihirli tüfekle o an için izlenmeye değerdim. Ve bir anda sonuçta fili vurmak zorunda kalacağımı fark ettim. İnsanlar benden bunu bekliyordu ve yapmak zorundaydım. İki bin iradenin, beni karşı konulmaz biçimde itelediğini hissedebiliyordum. Ve beyaz adamın Doğu'daki ege menliğinin kofluğunu ve abesliğini ilk kavramam, elimde tüfekle orada durduğum bu anda oldu İşte buradaydım; elinde silahıyla, silahsız yerli kalabalığının önünde duran beyaz adam. Görünür de oyunun baş rol oyuncusu, ancak gerçekte arkamdaki o sarı yüzlerin iradesinin bir ileri bir geri itelediği anlamsız bir kuklaydım. O anda, beyaz adamın zorbalaştığında yok ettiğinin kendi özgürlüğü olduğunu algıladım. Beyaz adam o zaman riyakar, rol kesen bir aptala, geleneklere uygun hale getirilmiş bir sahip figürüne dönüşüyordu. Çünkü egemenliğinin koşulu, hayatını "yerlileri" etkilemeye çalışarak geçirmesi ve böylece her krizde "yerlilerin" kendisinden beklediği şeyi yapmasıydı. Bir maske takıyor ve yüzü maskeye uyacak biçimde şekil değiştiriyordu. Fili vurmak zorundaydım. Tüfeği getirtmekle, bunu yapacağıma söz vermiştim. Bir sahibin sahip gibi davranması gerekir; kararlı görünmeli, ne istediğini bilmeli ve kesin şeyler yapmalıdır. Bü tün bu yolu elimde tüfek, hemen arkamda iki bin kişiyle gelmek ve ardından hiçbir şey yapmadan zayıfça uzaklaşmak; hayır, bu mümkün değildi. Kalabalık bana gülerdi. Ve tüm hayatım, Doğu'daki her beyaz adamın hayatı, insanları kendine güldürme renk için verilen uzun bir mücadeleydi.''
Ve fili vurduktan sonra kendi kendine hep düşünür.
''Çok defa diğerlerinden birinin, bunu yalnızca bir aptal gibi görünmemek için yaptığımı kavrayıp kavramadığını merak ettim.''
Bu kitap bende de hayal kırıklığı yaratmıştı çünkü isminin verdiği beklentiyi içeriği karşılamıyor. Bütün kitap boyunca yazarın, yazmakla ilgili tecrübelerini okuyacağımı düşünmüştüm, öyle değilmiş. Keşke daha genel bir ismi olsaydı, belki o zaman beklentim düşük olacağı için daha çok severdim.
YanıtlaSilbence de ismi farklı olsa okuru bu denli hayal kırıklığına uğratmaz
Sil