29 Kasım 2022 Salı

Felsefenin Tesellisi

 



 
Kitapla Tanışma Hikayem: Alain De Botton daha önceden de okuduğum ve sevdiğim bir yazar. Çok eski baskı olsa ve ismi daha önce duymamışta olsam yazara güvenip kitabı aldım.
Kitabın Konusu: İsminden de anlaşılacağı üzere kitap bir tür felsefe güzellemesi. Nasıl hastalanınca insan bedenini en iyi tanıyan doktorlar  tedavi ediyorsa ruhi karmaşıklıkları düşünme biçimleri ve yolları kullanılarak çözebiliriz diyor Botton. Kitap boyunca Seneca, Montaıgne, Arthur Schopenhauer gibi isimlerin düşünce sistemleri ele alınmış. Yazar hem bu düşünürlerin fikirlerini hem kendi fikirlerini harmanlayıp hem felsefe üzerine hem de yaşam, mutluluk ,güzellik gibi konulara değinmiş Botton tüm bunları mizah ile harmanlayıp yer yer gülümseten yer yer düşündüren tespitlere yer vermiş.

Kitap İle İlgili Düşüncelerim: Kitap ile ilgili yoksa kendi dikkat süremin kısalması ile ilgili mi bilmiyorum başlarda kitabı okurken çok sıkıldım. Bir türlü konuya odaklanamadım. Çeviri ile alakalı mı acaba diye düşündüm. Ama kitap ilerledikçe Botton'un o çok sevdiğim dili sardı sarmaladı beni. Bahsedilen filozoflar hep tanıdığım daha öncede okuduğum kişiler olduğu için keyfime diyecek yoktu. Kendimi epey entel hissettim. Ben içinde alıntılar, pasajlar olan kitapları çok seviyorum. O pasajlar üzerine yapılan yorumları okumak hiç arkadaş olamayacağım türde bir insanın fikirlerini almamı sağlıyor. Salt kendi fikrinden ziyade, mevcut bir konu üzerinde yapılan yorumlamalar hali hazırda çok zayıf olan mukayese yetimi güçlendirdiği için çok seviyorum. Kitap boyunca yer yer durup bu konuda ben ne düşünüyorum diye akıl yürüttüm. Yer yer Botton'a katılıp yer yer muhalefet ettim. Ama genel itibarıyla kitap Felsefe ile ilgili öz bilgiler içerdiği için başlangıç seviyesinde okurların hoşuna gideceğini düşünüyorum. Bu konuda çok ehil olan için çerezlik bir kitap mesabesinde olduğu muhakkak. Zaten yazar kendi de söylüyor. Binlerce yıl önce yaşamış düşünürlerin fikirleri ilgi çekiciyken günümüzde yaşamış belki kendisi ile aynı sıraları paylaşmış insanların fikirlerini onaylamak ve hayran kalmak çok zor diye. Bu kısımda alttan alta çağdaşları tarafından kabul görmüyor mu acaba yahut yeterli takdir görmüyor mu diye düşündüm.

Alıntılar:
Sıradan yemekler yemek, çok zengin bir sofrada yemek yemek kadar zevk verir insana, tabii daha fazla, daha lüks şeyler yeme isteğinden doğan acıyı bir kenara bırakırsak.

Eğer kimse bizim varolduğumuzu görmüyorsa varolamayız; söylediklerimizi kimse anlamıyorsa söylediğimiz şeylerin bir anlamı yok demektir.

Şimdi ben sanıyorum ki kendi de inanıyordu buna. İnsanların kendi söylediklerine inanmayı başardıklarını sık sik fark ettim, yaşamak için gereksinirler buna.

Azla mutlu olmayan insan hiçbir şeyle mutlu olamaz.

Örneğin et yemek; et yediğimiz zaman sıkıntılarımız geçmeyeceği gibi et yeme isteğimizi tatmin etmediğimiz takdirde rahatsızlıklarımız daha fazla artmayacaktır... Bütün bunlar yaşantımızı daha iyi kılmaz, bunlar yalnızca farklı zevklerdir, o kadar...

Öngörüp kendimizi hazırladığımız ve nedenlerini anladığımız düşkırıklıklarına daha kolay katlanırız; en büyük yaralan ise hiç beklemediğimiz ve başa çıkamayacağımız türden düşkınklıkları karşısında alırız.

Düşkırıklıklarımızın derecesini, çevremizdeki dünyadan neler bekleyebileceğimize ilişkin kavrayışımız, hangi beklentilerimizin normal olduğuna İlişkin deneyimlerimiz belirler. Arzuladığımız bir şeyi her elde edemediğimizde Öfkemize yenik düşmeyiz; aslında, o şeyi elde etmenin bizim en doğal hakkımız olduğunu düşündüğümüz halde onu elde edemezsek öfkeleniriz. En büyük öfkeyi de, varoluşumuzun temeli olarak algıladığımız kuralları yıkan olaylarla karşılaştığımızda duyarız.

Bana ne kadar ilerleme kaydettiğimi soruyorsun? Kendi kendimle dost olmaya başladım.' Bu gerçekten de büyük bir meziyet; ...emin ol, böyle bir adam bütün insanlıkla dost olabilir.

İncindiğimizde, incinmemize yol açan şeyin ya da kişinin bizi isteyerek incittiğini düşünme eğiliminde oluruz. 'Bu yüzden' bağlacını kullanacağımız bir cümle kurmaktansa içinde '-mek için' bağlacı geçen bir cümleyi yeğleriz. Yani, 'Kalem yere düştü, bu yüzden sinirlendim/ demektense 'Kalem beni sinirlendirmek için yere düştü, deriz.

Eğer gürültülü sokaklarda sükunetimizi kaybetmeden yürüyebilmek istiyorsak, gürültü çıkaran kişilerin bizi hiç tanımadıklarını hatırlamalı; dışarıdan gelen gürültü ile cezayı hak ettiğimizi fısıldayan iç sesimiz arasına bir engel koymalıyız. Başkalarının niyetleriyle ilgili kötümser yorumlarımızdan yola çıkarak senaryolar yazmamalıyız. O zaman, gürültü bizi yine rahatsız edecektir belki, ama hiç değilse öfkelendirmeyecektir: Dışarıdaki gürültü patirti hiç bitmeyebilir, yeter ki içimizden yükselen sesler bize rahatsızlık vermesin.

İnsanlar bir şeyin kaçınılmaz olduğunu kabul etmeyip imkansız olanı istedikleri gibi, olasılıkları göremeyip kaçınılmaz olmayanı da kabullenebilirler. Bu ikisini birbirinden ayırmak içinse akıl yürütmek gerekir.

3 yorum:

  1. Kesinlikle üzerine gitmek gerekiyor. Bir ara artık okuma yetimi tamamen kaybetmiş olmaktan öyle korkmuştum ki. Neyse ki tekrar kazandım. Ama günümüzde dikkat süremizi azaltan o kadar çok şey var ki. Ciddi anlamda bulaşıcı hastalıklardan kaçındığımız gibi bunlardan da kaçınmalıyız.

    YanıtlaSil
  2. Güzel kitaba benziyor. Felsefe konusunda bilgi sahibi olmadığım için bana uygun :-)

    Son zamanlarda ben de kitaplara konsantre olmakta zorlanıyorum. Uzun zamandır çerez denilen kitaplar okuduğum için biraz dili ağır olan bir kitap okusam ya sıkılıyorum ya çok yavaş okuyorum. Vazgeçmeyip devam edersem kitaptan çok büyük keyif alıyorum. İnsan okumaya okumaya paslanabiliyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle öyle Şule Hanım. Okumakta bir beceri ve zaman zaman köreliyor. Umarım arasıra toslansa bile hiç bir zaman tam anlamıyla körelmez okuma tutkumuz, sevgiler.

      Sil