Bacon'un Bastonu
5 Mayıs 2024 Pazar
hüsnü arkan/ naş
28 Nisan 2024 Pazar
John Fowles/ Ağaçlar
13 Ocak 2024 Cumartesi
Tiryaki Aynası Yasemin Zengin
7 Ocak 2024 Pazar
St. Exupery’nin Mektupları
Kitapla Tanışma Hikayem: Üniversitenin son yılında iyice bunaldığım bir zamanda bir arkadaşım hadi AVM'ye gidelim demişti. Hiç sevmezdim AVM gezmeyi. Ama eşlik ettim ona. O esnada Küçük Prens sergisi varmış şansımıza. Yüzlerce dilde yazılmış küçük prens kitapları. Kimisi dünyanın en küçük kitabı kimisi yansıma olarak yazılmış. Çok etkilenmiştim. Sonra hemen kitabını okumuştum. Sonraları animasyonu çıkmıştı ama beni bir o kadar etkilenmemişti. İlk başta sevgim Küçük Prenseyken sonra tüm eserlerini okuyunca yazarı Antoine Saint Exupery'e dönmüştü. Döne döne okudum altını çizdiğim yerleri. Mektuplarından oluşan bu eserini görünce çok sevinmiştim.
Kitabın Konusu: Küçük Prens kitabı ile tanınan Fransız yazar Antoine Saint Exupery'in annesine ve arkadaşına yazdığı mektuplar oluşan kitap kimi zaman şairene cümlelerle bezenmiş, kimi zamansa hepimizin insan olduğunu anlatan sıradan şeylerle dolu. Antoine bir savaş pilotu. Fas'ta uzun süre görev yapmış. Özellikle o yalnızlık günlerinde mektup yazmak onu hayata bağlayan bir etken olmuş.
Kitaba Yorumum: Hayranlık beslediğin insanların iç dünyalarına çokça haiz olmak bir yönden kötü. Çünkü onların zayıflıklarını ve size kötü gelen bir takım yanlarını görmek bir kafa karışıklığına sebep oluyor. Kitabı okurken aklıma Nilgün Marmara geldi. O da bir müddet eşinin işi sebebi ile çöl gibi bir yerde yaşamıştı galiba. O yalıtılmışlık duygusu üretken zihinleri çıldırtacak gibi oluyor herhalde. "Geceleri yufka yürekliyim, kendi kendime acıyorum." içinde bulunduğu zihinsel durumu anlatıyor. Kendi bu külrenkli beyinlerin(!) içinde yalnız hissediyor Antoine. Yalnızlığı iyice ağır basmaya başlıyor. "Dün Kazablanka'ya indim. İlkin, yalnızlığımı alıp sokaklarda dolaştırdım, yalnızlık burda insana daha bir ağır geliyor, çünkü sokaklardan ancak bir kişi geçebiliyor." Yalnızlığı üzerine çok ağır bir şekilde çöküyor. " Ama asıl önemlisi artık kendimi hafif bir gölge gibi algılamıyorum (yüzde yüz kişisel bir izlenimdi bu). Hiç istemediğim bir görevle ağırlaşmış yaşlanmış duyumsuyorum" bu sözler bana o kadar tanıdık geldi ki. Kendimi ara ara bu duygu halinde buluyorum.
İşte bu yalnız zamanlarını mektup yazarak arkadaşı ve annesinden mektup bekleyerek geçiriyor. Gelen her mektubun her satırını her kelimesini itina ile okuyor.
"Çünkü ben mektupları haince okurum. İçlerinde kaş göz oyunlarını vurgulamaları ve gülümsemeyi ararım."
Bu kadar sık mektup yazarken ve mektup beklerken bile şu cümlelerini okuyunca bir garip oldum.
"Çok az yazıyorum, ama benim kusurum yok bunda. Çoğu zaman ağzım dikili. Başka türlüsü elimden gelmiyor."
Antoine hem annesine hem de arkadaşına öylesine düşkün ki. Bu düşkünlüğünü ve sevgisini her fırsatta ifade ediyor.
"Size nasıl büyük bir gönül borcuyla bağlı bulunduğumu, bana nasıl anılarla dolu bir ev verdiğinizi bilemezsiniz. İlk bakışta hiçbir şey duymayan, vurdumduymaz biri gibiyim. Oysa, var gücümle kendimi savunmaktan başka bir şey yapmıyorum. "
"Anneciğim, Fransa'da çiçeklerin açtığı söylendiğine göre, hemen gidip çiçek açmış bir elma ağacının altına oturun. Ve benim için, uzun uzun bakın çevrenize. Her yan yemyeşil, şipşirindir mutlaka, çimenler bitmiştir... Yeşilden yoksunum, yeşil tinsel bir besindir, yeşil insanın davranışlarına yumuşaklık, gönlüne erinç verir. Yaşamınızdan bu rengi çıkarın, kupkuru, kötü yürekli bir insan oluverirsiniz. Yırtıcı hayvanların karanlık kişilikleri, diz boyu yoncalar arasında varıp yuvarlanamayışlarından geliyor olmalı. Kendi payıma, ağaca benzer bir şeye rastlayınca hemen birkaç yaprak koparıp cebime atıyorum. Odacığıma döndükten sonra, sevgiyle bakıyor, incitmemek için usulca çeviriyorum onları. İçim rahatlıyor. Yeşile boyanmış yurduma kavuşmayı ne çok isterdim."
Antoine ile ilgili beni en çok üzen ve bunaltan şey Faslılar hakkında söyledikleri cümleler. Bu kadar edebi bir yönü olan bu adamın insan sevgisinin daha fazla olması gerekirken aşağıda yazan türde cümleler çok garibime gitti.
"Buradaki insanlar öylesine can sıkıcı ki, hiçbir şey düşünmüyorlar, ne üzüntülü, ne de sevinçliler. Senegal onları benliklerinden yoksun bırakmış. Bir şeyler düşünen, acıları, sevinçleri, dostlukları olan insanların düşünü kuruyorum. Burada kafalar öylesine külrenkli ki. Fas gibi, umut kırıcı, zekâ yönünden genişliği olmayan, geçmişsiz, bakımsız, şapşal bir ülke. Sakın Senegal'i düşle meyim Koskoca günün bir tek saati bile hoş değil. Ne gündoğumu, ne de günbatımı... Ağır, külrenkli bir gün ve hemen ardından, nemli gece..."
Ve "bugün hava güzel" diyememek beni umutsuzluğa düşürür, çünkü bu söz bir sürü şeyi anlatır.
Mektup ve günce türünde okumayı seven bir insansanız yahut yazara ilgi duyuyorsanız kitaba bir göz atabilirsiniz.
1 Ocak 2024 Pazartesi
Tek Odalı Ev Rukiye Yeğinol
O zaman Gerçeği Nasıl Göreceğiz? Şeyma Ünal
25 yaş hedeflerimden biri de çokça Türk yazar okumaktı. Şeyma Ünal'ı Youtube kanalından tanıyordum. Kendisi iki sene önce Youtube'da üretkenlik konularında oldukça güzel içerikler üretiyordu. Daha sonra İnstagram'ı daha etkin kullanmaya başladı. İki çocuğu var ve bir anne influencer. Benim ilgi alanıma hitap etmediği için takipten çıktım. Kitabını görünce eski bir arkadaşımı görmüş gibi sevindim ve merak edip aldım.
Kitabın konusu: Kitaptaki tüm öykülerin baş kahramanı küçük kızlar. Biz küçük bir kızın o naif kırılgan ve neşe dolu penceresinden dünyaya bakıyoruz. Çocukluk anılarından yola çıkarak yazarın hayatla ilgili vardıkları kanaatleri de okuyoruz. Kimi zaman bir yaz öyküsü, kimi zaman kalbi kırılan bir kızın iç dünyasını görüyoruz. Sakin öyküler. Sanki oradan buradan duyduğumuz hikayeler. Sanki kendi çocukluğumuzun öyküleri. Kitap yazarın ilk kitabı olması sebebiyle bazı eksikliklere sahip. Bazı cümleler çok uzundu. Bazı ayrıntılar öykünün akıcılığın bozuyordu. Ama yine okuduğuma sevindiğim bir kitap oldu. Yazarın tekrar bir kitabı çıksa alır ve merakla okurdum.
10 Eylül 2023 Pazar
Dün- Agota Kristof
Kitapla Tanışma Hikayem: Bazen rastgele kitaplar alıyorum. Adını duymadığım kapağı ve adı bana hitap etmeyen. Benim için sürpriz bir yumurta gibi onlar içinden ne çıkacak acaba.
Elbette. Bir yerlerde varolduğunu biliyorum. Dünyaya gelişimin tek bir nedeni var: Onunla karşılaşmak. Bu durum onun için de geçerli. O da dünyaya yalnızca benimle karşılaşmak için gelmiş. Adı Line, benim karım, aşkım, hayatım. Onu hiç görmedim.
Kısa süre sonra, düşünecek bir şeyim kalmıyor, yalnızca artık düşünmeyi istemediğim şeylerle baş başa kalıyordum.
Şimdilerde umudum çok azaldı. Önceleri arayış içinde durmadan yer değiştiriyordum. Bir şey bekliyordum. Ama ne? Bilmiyordum. Hiçbir fikrim yoktu. Ama hayatın, olduğundan farklı olamayacağını düşünüyordum, yani hayatın adeta hiçbir şey olduğunu. Ama hayat bir şey olmalıydı ve ben o şeyin olmasını bekliyordum, o şeyi arıyordum”
Sanırım yazı yazmak beni yok edecek.
Stepford Kadınları
Yeni kurduğumuz kitap kulübünde hem kısa hem etkileyici bir kitap okuyalım dediler ve kısa bir araştırma sonucu bu kitaba karar kıldık.
Kitabın Konusu: Joanne Eberhart iki çocuğu ve kocasıyla beraber rüya gibi bir kasaba olan Stepford'a taşınmıştır. Harika bir ev, temiz bir kasaba. Şehrin canlı kanlı sokaklarını özleyeceğini bilir Joanne. Ama böylesi temiz ve nezih bir semt karşı konulması güçtür. Başlarda sıradan bir kadının sıradan bir hayatı gibi başlar kitap. Joanne kütüphaneye gider çok sevdiği fotoğraf çekme işine başlar. Ama oturup bir kahve içip sohbet edecek bir dostu yoktur. Ne zaman kadınlardan birine bunu teklif etse işinin başından aşkın olduğunu söyler kadınlar. Cilalaması gereken parkeler olduğu, parlatması gereken camlar olduğunu söylerler ve geri çevirirler. Joanne kocasının "Erkekler Kulübü'ne" katılmasıyla iyice bilenir. Bu kasaba kadınların güzel giyindiği, sürekli temizlik yaptıkları haliyle zaten erkekler için bir cennetken birde kadınların dahil olmayacağı bir kulüp vardır. Joanne elleri sıvayıp bir kadın kulübü kurmak ister. Bobbie ile tanışır ve kadınlardaki bir takım tuhaflıkları fark eder.
Kitaba yorumum: Ev işleri gerçekten insanın beynin ele geçiren kötücül bir hastalık gibi. Eğer bakmaya devam edersen görmeye devam edersin. Görmeye devam ettikçe temizlik yapar ve asla temizliği bırakamazsın. Büyük anneannem "Evin işi kapını kapatana kadar bitmez. Bazen kapıyı kapatacaksın." derdi. Aslında Anadolu'nun bir köyünde oldukça ataerkil bir ortamda yetişmesine rağmen hem büyük annem hem de anneannem evinin kapısını kapayıp kendilerine vakit ayıran türde insanlardı. Kadınların bunun bilincinde olması o kadar önemli ki. Sonra yıllar geçince yaşamının en güzel günlerini lavabo sürterek harcamanın verdiği bir burukluk oluyor. Gerçi temizlik yapmanın insanı rahatlatan bir yönü var ama her şey gibi bunun da aşırısı insan için zararlı.
Kitap boyunca bu düşünceler bana eşlik etti. Ben bu kitaba benzer bir film izlediğim için az çok olanları tahmin ettim. Bu yüzden kitap boyunca gerilimi hissetmedim. Ama kitabı okuyan arkadaşlarım bir hayli gerilmiş. Gerçi sıradanlıklara gizlenmiş gizem ve gerilim unsuru insanı daha çok etkiliyor.
Kitabın yazıldığı tarih göz önüne alındığında (1972)gerçekten başarılı bir yapıt. Ben yazarın kadın olduğunu zannetmiştim ama erkekmiş. Bu beni daha çok etkiledi. Yazarın diğer kitaplarına mutlaka göz atacağım.
Spoiler:
Kitabın sonundaki kovalamacının ardından kadının yorulması ve inandığı tüm şeyin bir uydurmaca olduğunu kendine ikna etmeye çalışması benin için en vurucu kısımdı. Yaşamımız boyunca ne çok yerde uğruna savaştığımız şeylerin anlaşılmaması yüzünden pes edip diğerlerinin rağbet ettiği şeye yöneldiğimizi ve bu esnada kendimize "Doğru olan bu" diye telkinler verdiğimizi hatırlattı.
Joanne'nin sahip olduğu yegane dostunu kaybetmesi gerçekten üzücüydü.
Joanne'nin çok güvendiği ve her şeyini paylaştığı eşinin onu olduğu gibi kabul etmeyişi onu dönüştürmek istemesi kelimenin tam anlamıyla rezaletti. Başta bu kadının böyle olduğu belli değil mi? Eğer kendine ev işlerine aşık kocasına tapan bir kadın istiyorsan git öyle biriyle evlen. Üretmek isteyen yaşama bir şey katmak isteyen zeki kadınlarla evlenip üstüne bunu hor gören erkekler yok mu? Beni sinir ediyor. Ablam hep der "Sen akıllı olacaksın ama bunu erkeğin bilmesine gerek yok."
Alıntılar
Hiç boş durmaz Stepford'lu kadınlar. Ömür boyu robot gibi çalışırlar.
Kulüp zorla değiştirilmedikçe, kendiliğinden değişmez. Ensesi kalınların kurduğu örgütlerde tatlılıkla iş yapılmaz.
15 Temmuz 2023 Cumartesi
Kör Talih Lem Stanislaw
Kitapla ilgili Yorumum: Yazardan okuduğum ilk kitaptı. Solaris'i izlemiş ve ilginç bulmuştum. Filmin bir kitaptan uyarlama olduğunu bilmiyordum. Meğer bu yazarın bir kitabıymış. Yazar hakkında kitaplarının birbirinden farklı olduğu bir kitabını sevenin diğerini sevmediğini yorumlarda okudum. Ama açıkçası kitabı okurken çok zorlandım. Başlangıç kısmını tekrar tekrar okudum. Konuları bağdaştıramadım. Asıl olay bir yana bir sürü yan olay olduğu için bir şeyleri takip etmek zordu. Yine de yer yer zekice anlatımlara sahip olsa da okurken keyif almadığım sadece bitirmek için zorladığım bir kitap oldu. Sonu da beni aşırı derecede şok etmedi. Bir kitabına daha şans vereceğim.
Boşanmış Kadın Hüseyin Rahmi Gürpınar
Konusu:Kitap kocasından kaynanası yüzünden ayrılan Akile'nin pişman olup eşi Mail'e mektup yazması ile başlar. Burada kaynananın nasıl biri olduğuna az çok şahit oluruz. Kaynana Akile'yi ilk başta oğluna almak için kırk takla atmış fakat sonrasında gelinine hayatı cehenneme çevirmiştir. Akile kaynanası yüzünden kocasıyla kavga eder be bir şekilde boşanırlar. 6 ay boyunca birbirleri ile görüşmezler Fakat en sonunda Hem Akile hem Mail bu duruma dayanamaz tekrar bir araya gelme planları yaparlar. Fakat bu şirret kaynanayı alt edip tekrar saadete erebilirler mi? Neyse ki Akile'nin aklına harika bir fikir gelir.
Kitap Hakkında Yorumum: Hüseyin Rahmi çok sevdiğim bir yazardır. Nüktedan ve eleştirel dili beni kendine çeker. Hem gülerek hem de düşünerek okurum kitaplarını. Pek çok kitabı yeniden basımlarla çok satmış ve kitlelerce tanınmıştır. Fakat boşanmış kadını daha önce hiç bir yeni basımda görmemiştim. Görece daha az meşhur bu kitabı hemen okumaya başladım.
Kitap oldukça keyifli bir önsözle başlıyor "Birkaç mektuptan meydana gelmiş şu hikâyeciği evlenmem den sonra doğacak kızımın kaynanası olacak hanıma armağan ediyorum." diye başladığı önsözü “bu ro manda üstünlüğü gelin hanıma kazandırdığımdan dolayı kızımın kaynanası bana gücenir, bundan doğan öcünü de kızımdan çıkar maya kalkışırsa şu hareketiyle kaynanalığını pek yersiz göstermiş, onun için de muharrire büsbütün hak kazandırmış olur.” Diye bitiriyor. Okuduğum en keyifli önsözlerdendi
Genelde Hüseyin Rahmi çok ağdalı bir dil kullanır. Nerdeyse her paragrafta ayrı bir düşünceyi alt eder. Ama burada tek bir yergi vardı. Kitabın geneli sakin geçti. Okurken bir Hüseyin Rahmi romanı okumuyormuş gibi hissetim. Belki de sürekli etrafımda bu tarz kaynana gelin çatışmasına sahip olduğum içindi. Fakat sonunda Hüseyin Rahmi kıvrak zekası ile hikayeyi öyle güzel bitirdi ki okurken hissettiğim o his kaybolup gitti. Kitap kısacık 33 sayfa hemen okunup bitiyor. Tavsiye ederim
15 Mart 2023 Çarşamba
İşin Aslı Judit ve Sonrası