29 Kasım 2022 Salı
Felsefenin Tesellisi
27 Kasım 2022 Pazar
Bir Kedi, Bir Adam, İki Kadın
Kitabın Konusu: Yeni evlenmiş burnu çiçeğinde gelin Fukoko bir gün bir mektup alır. Bu mektup kocasının eski eşi Şinoka'dan gelmektedir. Eski eş evden kovulduğunda yanına bir tane çöp bile alamamıştır. Oysa bu mektubunda evdeki kediyi Lili'yi istemektedir. Kocası bu kediyi deliler gibi sevmektedir. İlk başta bu mektubun arkasında art niyet olduğunu düşünür. Fakat az bir zaman geçince kocasının kediyi mi yoksa kendini mi daha çok sevdiği konusunda ikileme düşen Fukoko kedinin gitmesi için elinden geleni yapar. Kedisini çok seven Şoko'nun kıvranışlarını, Şinoko'nun ilk başta kötü bir niyetle yaklaştığı kedi ile ilişkilerinin zaman geçtikçe samimileşmesini okuyoruz.
19 Kasım 2022 Cumartesi
Onca Yoksulluk Varken
Ta içimden geliyordu, işte en kötüsü de budur. Dışardan, kıçınıza tekmeler inince kaçabilirsiniz. Ama böyle bir şey içerden geldi mi kaçmak olanaksızdır. Böyle bir şeye yakalandım mı gitmek, bir daha hiçbir zaman hiçbir yere dönmemek isterim. Sanki biri oturuverir içime. Çığlıklar atmaya, kendimi yerden yere vurmaya başlarım, dışarı çıkabilmek için başımı çarpar dururum, ama beceremem, bacakları olan bir şey değildir bu, insanın hiçbir zaman bacakları olmaz içinde. Bundan söz etmek bana iyi geliyor ha, biraz dışarı çıkar gibi oluyor. Ne demek istediğimi çakıyor musunuz?
Kırmızı Kahverengi Defter
1 Kasım 2022 Salı
Buraya Bakarlar
Neden Yazıyorum? George Orwell
26 Ekim 2022 Çarşamba
Gölgeye Övgü
23 Ekim 2022 Pazar
Zarf
Kitapla Tanışma Hikayem: Kuzenlerimden biri Tarık Tufan, Ali Lidar ve Haydar Ergülen'in sıkı takipçisidir. Bana da her zaman tavsiye eder. Kütüphanede görünce hemen aldım. Açıkçası kitabın kapağı da çok hoşuma gitti. O masum çocuksu çizim, kitabın ismi mektup sever ruhuma hitap etti.
Kitanın Konusu: Kitap ilk başta Posta Kutusu dergisinin 2004 yılı kış eki olarak hazırlanmış. Daha sonra 12 şiir daha eklenerek yayına verilmiş. Mektup ve zarf kavramlarını temel alarak insanın yüreğine dokunan şiirler barındırıyor. Kitap iki kısımdan oluşuyor. İlk kısım Zarf. Zarf kısmında daha çok kıs şiirler yer alıyor.Kitabın ikinci kısmın olan ''Mazruf' kısmında daha çok nesire yakın uzun cümlelerin olduğu serbest şiirler barındırıyor.
Kitap İle İlgili Yorumum: İlk kısmı ise bana Ziya Osman Saba'yı çağrıştırdı. .Çocuksu bir masumlukla kurulan uyaklar yüzünden olsa gerek. Bazı yerlerde yazarın mektup yazmanın gerçek hissine ulaştığını düşündüm. Mektup yazmayı, okumayı çok seven biri olarak kitabı çok sevdim. Kitabın ikinci kısmı bana pek hitap etmedi. Çünkü nesre yakın şiirleri oldum olası sevemedim. İkinci kısım uzun upuzun cümlelerin birleşmesi ile oluşan şiirleri barındırıyordu.
Alıntılar:
Kâğıdı kıskanıyorum çoktan ayrıldı birbirinden gövdemle ruhum biri acısa duymuyor diğeri kâğıtsa ruhuna kadar gövde gövdesine kadar ruh
Kalemin efendisi sanıyorum kendimi savaş açıyorum kâğıda doldurduğum her kâğıt, oysa yeniden yazıyor yenildiğimi
Kalem, kâğıtla mektubun arasını açtığından beri ne mektuba inanıyor kâğıt ne de seviyor kalemi
Mektup yazar mıydım hiç annem olmasaydı şiiri arar mıydım bu dünyada eğer anne sıfatında çıkmasaydı karşıma görünce anladım, şiir anneymiş gerisi zarf ve bir kaç süslü söz anneler olmasaydı şiir de olmazdı mektup da
tek iyiliktir şiir hem şiir değilse nedir arkadaşlığın en güzel hâli, ve arkadaşlık değilse nedir şiirin ta kendisi?
Gelecek, bir posta kutusu sayılır romantiklerin durmadan mektup gönderdiği hayallerse mektup açacağı gibidir
Kardeşlik yazıyorsa bir zarfın üstünde adresi bellidir, Türkiye'dir halkın el yazısı güzelleştirir alınyazısını da çünkü kardeşim diye başlayan mektup ölüme değil, hayata gönderilir...
21 Ekim 2022 Cuma
Bir garip Şiir Kitabı: Şenayi
Kitabın konusu: Muhtelif konular bolca Arapça, Farsça kullanılarak beyitler halinde yazılmış. Kitabı iyice anlamak için bir Osmanlıca gözlük gerekiyor.
Kitapla ilgili yorumum: Kitabın ilk kısmındaki şiirlerde fazla Osmanlıca kelime kullanılmış. Yazar neden bu kadar fazla kullandı bilmiyorum. Divan edebiyatından bir mesnevi okuyorum hissine kapıldım. Bir yandan da sadece yüzyıl kadar önce dedelerimizin konuştuğu dili anlamamak içimi çok acıttı.
Yazarın ilk kısımda dilini anlamamanın verdiği can sıkıntısı ikinci kısımda dağıldı. Günümüz Türkçesi ile yazılan şiirler pek hoş. Aklıma Orhan Veli’yi getirdi.
Alıntılar:
yok ya penceremde nane ve kekik buğu
bir buluta bezeyip düşümü unuturum
akşam,..
herhangi birinin kucağına atılmış kuru çiçekler gibi düştü üzerime
bugün de yaşadım yani
ah, mutlusunuz!
bari hava böyle olmasa...
Yüzünüz Kuşlar Yüzünüz
1 Ekim 2022 Cumartesi
Gece Yarısı Kütüphanesi
Kitapla Tanışma Hikayem:Her yerde
görmekten, sürekli ismini duymaktan bıktığım bir kitaptı gece yarısı
kütüphanesi. Hatta öyle ki kitap kulübümüzle bu kitabı okumak istediklerinde
içten içe bir korku hissettim. Ay yoksa sadece herkesin okuduğu kitapları
okuyan alelade bir grup mu diye. Ama sonrasında kitabı vaktinden önce okurken
buldum kendimi. Konusunu intihar eden bir kadın hakkında olduğunu öğrenin hemen
başladım. İntihar düşüncesi zihnimin odalarında bir kenarda oturur hep. Ben onu
öylesine kanıksamışımdır ki. Evinize gelen ve bir zaman sonra evin bir ferdi
olan, dolabı rahatça açan, kirli sepetine kıyafetini bırakan o garip misafirler
gibi. Böyle bazen iyi günümde bile yoklarım kendimi. Ama o orada öylece durur.
İşte kitapta bu konuya değinince hemen okudum.
Kaç kitapla
hayatım değişti anlatamam yaşamımın her döneminde debelendiğim yerden beni
çıkaran bir kitap olmuştu. İşte sevgili Matt Haig'in gece yarısı kütüphanesi
benim için öyleydi. Kitap boyunca tekrar eden olgular, çok sevdiğim Slyvia
Plath'ın pekte bilinmedik incir ağacı alıntısına yer vermesi tabiri caizse
kitabını o incir ağacı üzerine kurması çok hoşuma gitti.
Kitabın Konusu: Nora Seed'in hayatı yokuş aşağı gitmektedir. Patronu üzgün suratı ile müşterileri kaçırdığını iddia ederek işten ayrılmasını söyler. Çok sevdiği abisi ile araları kötüdür. Çünkü gençliğinde abisi Joe ve bir kaç arkadaşı ile birlikte kurdukları labirentler isimli müzik grubunu bırakmıştır. Onu çok seven ve ona aşık olan Dan'ı evliliklerine birkaç gün kala terk etmiştir. Çocukken muazzam dereceleri olan yüzmeyi bırakmıştır. Çok sevdiği bir zamanlar çok yakın olduğu arkadaşının teklifi olan balina gözlemciliğinden de son dakika vazgeçmiştir. Nora'nın yaşamında ki tüm bu pişmanlıklar ve pişmanlıklarının vermiş olduğu acı yetmezmiş gibi bir de çok sevdiği kedisi ölür. Bunun üzerine kaçırılmış fırsatlarla dolu olan bu yaşamında hiç kimsenin ona ihtiyaç duymadığını ve kimse tarafından sevilmediğini düşünen Nora intihar eder. Fakat kendini bir kütüphanede bulur. Raflarda sıra sıra dizilmiş onlarca olasılık keza onlarca yaşam onu beklemektedir. Her bir yaşamı deneyimleme hakkına sahip Nora eğer bir kez olsun gittiği yaşamda pişmanlık hissederse hemen o yaşamdan çıkıp kütüphaneye geri döner. Kitap boyunca Nora'nın yaşamlar arasında gidip gelmesini her bir pişmanlığını telafi etmeye çalışmasını okuyoruz.
Kitap hakkında Düşüncelerim:Kitabın ilk başında yapılan Slyvıa Plath'ın İncir ağacı meteforu beni ilk anda kitaba bağladı. Çünkü Slyvıa Plath ile ruhlarımızın aynı parçadan yapıldığını düşünürüm. Her şey olmak isteyen Plath bir gün olamadığı tüm yaşamların acısını bastırmak için kendi canına kıyar. Keşke gerçekten kök bir yaşam olsaydı da Slyvıa kök yaşamına geri dönebilse ve mutlu bir yaşam sürseydi.
Kitabı sevmemin
en temel sebebi romantize etmeden gerçeklerle yoğrulmuş konuları ele alış
biçimiydi. İlk başta Nora'nın nasıl karşısına bu kadar çok fırsat çıkar ve
hepsini özenle teper diye düşünürken aklıma kendi yaşamımı geldi. Bende okul
tercihlerimden tutunda kariyerimde önüme çıkan büyük fırsatları tepmemi
düşününce hak verdim. Ama isteyerek ama dış etkenler sonucu yaşamımda
kaçan o kadar balık var ki. Ben onları kaçırdığım için büyük yoksa büyüme
döneminde bir yavru mu olduğunu bilmiyorum. İşte kitapta var olan kaçırdığımızı
sandığımız balıkların aslında o kadar büyük olmadığı düşüncesi beni memnun
etti. Aslında büyük ve küçüklük bile görecelidir. Karnımızın açlık veya
tokluğuna göre balığın boyutu değişir. Balığın lezzetine göre bile değişir tadı.
Kitapla ilgili en sevdiğim ikinci olgu yaşamı bazen anlamaya çalışmanın gereksiz olduğu sadece yaşayıp gitmen gerektiğiydi. Aklıma Tarkovski'nin ''Sürekli bir anlam ararsan gerçekleşmekte olan her şeyi ıskalayacaksın.'' sözü geldi.
Kitapla ilgili
beni saran bir diğer şey aslında yaşamlarımızda farkında olmadan bile ne kadar
çok insanın yaşamına dokunduğumuzdu. Mesela Nora'nın arada çiçeklerine baktığı
bazen ilaçlarını aldığı bir komşusunu etkilemesi gibi. Yaşlı adam Nora'nın
komşusu olmadığı başka bir yaşamda huzurevinde mutsuz bir hayat sürmektedir.
Nora onu evine bağlayan bir ipliktir. Yahut Nora'nın babasının hayalini
gerçekleştirmeye çalıştığı bir hayatta annesinden uzaklaşır babası bir kadın
bulur ve Nora'nın annesi mutsuzluktan alkolik olup erkenden ölür. Oysa Nora'nın
kök yaşamında(asıl yaşamında) annesi daha uzun yaşamış ve alkolik olmamıştır.
Bu tür insan yaşamlarına dokunmak yaşamamız için gerekli güdüyü sağlıyor
aslında. Bazen kendimi karanlık bir boşlukta hissediyorum. Karanlıklar
içindeyim ve ne benim bir huzmecik ışık kaynağım var ne bir başkasının. Bazı
ateş böcekleri gibi ışık saçarken bir başlarının yaşamını ışıkla doldururken
ben kendi karanlığımda savrulup duruyorum. Kitabı okuduktan sonra şu
anda görüşmesem bile bir zamanlar yaşamına ufakta olsa dokunduğum insanları
düşündüm. Özellikle üniversite zamanı özel ders verdiğim öğrenciler. Beni çok
severler bir abla gibi sorunlarına ortak olmalarıma izin verirlerdi. O zamanlar
çok sıkı ilişkilerimiz vardı ve yaşamlarına nasıl dokunduğum hakkında her diam
minnetlerini ifade ederlerdi. Çoğu zaman kendimden feda edip onların iyi bir
insan olmaları için çabalar zaman ayırırdım. Sonra araya zaman girdi ve birçoğu
ile bağım koptu. O zaman insan ilişkilerinin nasıl da soyut olduğunu
anlamıştım.
Kendi kendime
keşke demiştim. O zamanlarımı en azından bir beceri edinmekle geçirseydim.
Yahut taşı taş üstüne koysam bir çeşme, bir anıt yapsam en azından ''İşte Nil
bak sen bunu yaptın! Ne güzel oldu!'' diye öğünürdüm kendi kendime diye
hayıflandım. Ama bu kitabı okuyunca bu duygum kayboldu. En azından bir zaman
bir yerlerde bir şeyler yaptım dedim kendime.
Kitapla ilgili
en dikkatimi çeken diğer bir şeyse Nora'nın gerçekleşmediği için acı ile
kıvrandığı tüm o hayallerin aslında Nora'nın hayali olmaması. Kimi abisinin,
kimi babasının. Ne garip aslında hiç istemediğimiz bir şeyin
gerçekleşmediği için acısını duymamız. Bu farkındalık pişmanlıklarımı ele
almama sebep oldu.
Alıntılar
-Hiçbirimiz dünkü insan değiliz.
-Ne kadar dürüst olursan ol, insanlar ancak kendi gerçeklerine en yakın olan şeyleri görebilir.
-İnsanlar şehir gibiydi. Bazı kötü yönleri var diye bütün şehirden nefret etmezdiniz. Sevmediğiniz yanları, birkaç tane tehlikeli ara sokağı ve mahallesi olabilirdi ama bir şehir yaşanır kılan şey iyi yönleriydi.
-Hayatı anlaman gerekmiyor. Yaşaman yeterli.